Parmaklarım, "Datça'da Zaman" kitabının sayfaları arasında dolaşıyor... Nihat Akkaraca'nın mavi mürekkebinden dökülmüş, adıma yazılmış satırları kim bilir kaçıncı defa okuyorum. "Bu kitabı büyük bir mutluluk içinde imzalıyorum..." diyor üstad. Tarih 3 Eylül 2008. Kavuçuk ağacının altında oturmuş konuşuyoruz. Çeşme Köyü, mübadeleyi, Eski Datça'daki Yahudi bakkalı, köyün imamı ile papazı arasındaki dostluğu anlatıyor. Annesinin Rodos'tan gelişini, Simi'deki hastanede tedavi oluşunu... Öyküler, fıkralar, maniler ile süsleniyor; tatlı sesi kulağıma dünyanın en güzel melodisi gibi geliyor. Hayranlıkla dudaklarından dökülen her kelimeyi, her anıyı, her hikayeyi, her kahramanı hafızama yerleştirmeye çalışıyorum. Emel Hanım'ın lezzetli limonatalarını yudumluyoruz, ardından kahveler geliyor. Akkaraca, şeker niyetine çam balından bir kaşık kahveye karıştırıyor. İlahi üstad! Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi! Konuşmamız, sokaktan geçen yaşlı genç, düzinelerce insanın selamı ile kesiliyor. Her biri en az iki dakika durup, Nihat Abi'ye hal hatır soruyor; bir konu danışılıyor; İzmir'deki, İstanbul'daki falanca dostun selamı iletiliyor... İşte bu son görüşmemiz... Yazdan bu yana onlarca yazışma oluyor aramızda. Yeni kitabının hazırlıkları hakkında bilgiler veriyor. Fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bird Without Wings'i tekrar okuduğunu söylüyor son mailinde. Tesaadüf, aynı kitabı aynı zamanda okuyormuşuz. Romandaki hikayenin geçtiği Eskibahçe'deki (Kayaköy) hayatın, Datça'daki mübadele öncesi yaşam ile ilgili benzerliklerini anlatıyor. Kafasındaki roman projesinden bahsediyor. Heyecanlanıyor, heyecanlanıyoruz beraber. Datça ikimizin de toprağı, ortak tutkusu, dostu... Aradan bir aya yakın bir vakit geçiyor, blogunda hareket yok, kitabıyla meşgul herhalde diye düşünüyorum. Geçen hafta rahatsızlandığına dair bir haber geliyor. Önemsizdir diye düşünüyorum. Bu hafta başında bir mail atıyorum. Belki buralardan istediği bir kitap vardır, moralini düzeltir diye. Ses seda çıkmıyor. Çarşamba sabahı bloguna bir mesaj bırakayım diyorum. Oysa ki, sen gidivermişsin... Bir hayat bitmiş, yeni bir hayat başlamış.
Datça bilgesini kaybetti. İyi bir insan, usta bir yazar, araştırmacı, tarihçi, halkbilimci, barış elçisi olan Akkaraca eserleriyle, öğretileriyle, anılarıyla her zaman ve her yerde bizlerle olmaya devam edecek. Ben bu satırları yazarken Nihat Abi, ait olduğu topraklarla kucaklaşıyor. Bir dahaki görüşmemize kadar hoşçakal!
Alim Erginoglu
Oxford
Kizi Meltem araciligiyla taniyorum kendisini ve cok uzuldum..Mekani cennet olsun..
YanıtlaSilGüzel bir yazı...
YanıtlaSilgeçen ay kitabını alıp bir çırpıda okuduğum,bu yıl da nisan ayında ziyaretimde kendisi ile tanışmak için can attığım bir şahıstı.lakin bu kötü haberi bugün aldım çok üzüldüm.mekanı cennet olsun,hayatta cennetti,ahiretliği de cennet olsun hakketmişti.
YanıtlaSilhepimizin ne çok sevdiği insan NİHAT ABİMİZ toprağı bol olsun
YanıtlaSil********
bende ilk çok şaşırmıştım kahveye konan o datça balına ve yıl 1994.. o zamandır hep kahvelerim ballı oldu.
ve hep düşlerim DATÇALI
uzak da şehr-i kabus istanbulda hep nihat abi ışığım oldu gelecek günlerin datçalı günlerin özlemiyle kavrulurken ruhum.
ve nihat abinin ışığı etrafında toplanan bizler gibi bir avuç dosta merhaba dır bu yazım...
BAZI GERÇEKLER İNSANI SUSTURUYOR
YanıtlaSil:(
Merhabalar Alim bey biraz önce
YanıtlaSilbir bloğuma girip yorumda bulunmuşsunuz.Memnun oldum,Nihat
ağbinin bloğundan sizin bloğunuza
bir çok kez girdim çok özel bir blog.Nihat ağbinin bloğunda ilk
oluşturduğum bloğun linki var"muzo"
diye,onun destekleri beni bu çalışmalara itti,yazı yazmam ve
sanatsal çalışmalarım için beni
yüreklendirdi.Bloğuma girerseniz,
Nihat ağbiyi yitirmenin acısını
her an duyuyorum.Selamlar.Google de
"yaşam ayrıntılarda gizlidir"
Yorumlar Nihat Akkaraca'nın hiç unutulmayacağını gösteriyor. Tanrı hepimize onunki gibi üretken ve insanlar tarafından takdir gören bir hayat bahşetsin.
YanıtlaSilAlim Erginoğlu